13 Ekim 2012 Cumartesi

Taşra Sıkıntısı ve İzlemek



Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)

Nuri Bilge Ceylan’ın taşra-şehir çelişkisini filmlerinde sıkça irdelediği aşikar bir durum. Sonradan Taşra Üçlemesi olarak adlandırılan ilk filmlerinde taşra insanının sıkıntısı ile doğayla olan ilişkisi (Kasaba), taşra zamanının durağanlığı ile küçük güç mücadeleleri (Mayıs Sıkıntısı) ve son olarak taşralı insanın şehirliye ters düşen davranış biçimleri (Uzak) betimlenmiş. Taşra yaşamına has olan bu durumlar Ceylan’ın son filmi Bir Zamanlar Anadolu’da da benzer bir biçimde işlense de, filmin seyirciyle arasında kurduğu duygusal ve düşünsel bağ farklı bir dramatik yapı ve görsellik desteğinde cereyan ediyor. Taşra yaşamıyla pek özdeşleştiremeyeceğimiz bir olay örgüsü çerçevesinde gerçekleşen filmde karakterlerin amacı zanlılarının gecenin önceki saatlerinde Anadolu’nun unutulmuş bir köşesine gömdükleri cesedi bulmak. Herhangi bir polisiye filmden farklı olarak Bir Zamanlar Anadolu’daki arayış karakterlerin beklentileri aksine benzer mekanlar arasında uzun tekrarlar, banal diyaloglar ve yer yer absürd bir komedi anlayışıyla bütün geceye yayılıyor. Neticede günün aydınlanmasıyla beraber bir takım gerçekler ortaya çıksa da filmde gerçekleşen olaylar ve karakterler hakkında bir o kadar da bilgi bizden gizleniyor.
Bu arayışı gerçekleştiren birlikte öne çıkan kişi ise kuşkusuz Doktor Cemal karakteri. Her halinden şehirli olduğu ve kendi isteğinin dışında orada bulunması gerektiği belli olan (dolayısıyla bir nevi Anton Çehov arketipini canlandıran) Cemal’in hayata bakış açısı diğer karakterlerden oldukça farklı. Öyleki kendisine sorulan her türlü abes soruya cevap vermek için öncelikle mutlak bir gerçekliğe ulaşmanın gerektiğini düşünüyor. Örneğin, karşısına gelen her türlü tıbbi soru karşısında otopsi yapılmasını savunurken, Savcı’nın prostat olup olmadığı dedikodusuna da sert (ama ikna edici) bir şekilde “Muayene etmek lazım.” diyor. Yani ortada bir sorun varsa onu deşmek, irdelemek, incelemek ve akılcı bir şekilde çözmek istiyor. Öte yandan gerçekleşen olaylara karışmaktansa dışarıdan izlemeyi ve olayları tarafsız bir şekilde değerlendirmeyi yeğliyor. Bu açıdan da seyirciyle benzer bir konumda bulunduğu için doğrudan özdeşleştiğimiz, duygu ve düşünce olarak kendimizi diğer karakterlere oranla daha yakın hissedebileceğimiz biri.
Ancak Doktor Cemal sıkıntılı bir insan. Sıkıntılı derken, taşrayla bağdaştırdığımız, zamanın durağanlığıyla ya da yapacak hiçbirşeyin olmayışıyla ilgili basit ve yüzeyde zamanın geçmeyişiyle ile ilintili bir sıkıntı değil. Onun sıkıntısı daha derinlerde etkisini hissettiren, zamandan ve mekandan bağımsız ve muhtemelen çözümsüz, varoluşsal bir sıkıntı. Geçmişinde gerçekleşmiş olabilecek olayların aydınlatabileceği, belki göçüp gitmiş bir sevgilinin, belki de pişmanlık duyulan bir davranışın sebep olabileceği türden bir sıkıntı. Doktorun özgür iradesinden bağımsız bir şekilde sıkışıp kaldığı taşra kasabasına ait olmadığı, buna rağmen de oradan ayrılmak için elinden hiçbirşeyin gelmediğini bildiği için her an hissettiği bir sıkıntı.

Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)

Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıntı, iki türüyle birden, karakterlerin içinde bulunduğu bir durum veya ruh hali ötesinde, izleyici üzerine dahi yüklenen estetik ve biçimsel bir unsur olarak görülmeli. Filmin uzun planlarla aktardığı arayış farklı mekanlarda aşırı derecede benzer durumlarla tekrarlanıyor. Farklı sahnelerde farklı olaylar yaşansa da filmin ısrarla bu arayışı uzatması ve araba farlarının gecenin körünü delerek ilerlemesini önemli bir olaymış gibi defalarca göstermesi, filmin cesedin bulunmasının ötesinde farklı bir derdin yattığını, bambaşka bir gerçekliğe doğru yol aldığımızın göstergesi olabilir. Bu anlamda da film, çıplak gözle gördüğümüz olayların ardında daha derin anlaşılması güç bir gerçeğin yattığını, bunu da ancak ‘sıkılarak’, daha doğrusu, tekrar tekrar bakarak, yavaşlayarak ve sakinleyerek gözlemlediğimizde görebileceğimizi aktarıyor.
Gerçeği arayış sürecinin sinyalleri ise film içerisinde görsel olarak telaffuz edilmiş. Sinema-pencere analojisinin tekrarlandığı sahnelerde film bakma sürecini ön plana koyduğu kadar dakikalar süren çekimleriyle de görememenin altını çiziyor. Filmin kadrajının pencereyle üst üste bindiği bu karelerde pencerenin ötesi çoğunluğu görülmeyecek bir şekilde buğulu veya kapalı. Üstelik cesedin bulunduğu mekana gelmeden önceki karede bile yağmur damlaları pencerenin dışarısındaki görüntüyü ancak parça parça ya da sileceklerin yardımıyla kısa bir süreliğine gösterebiliyor. Bu anlamda dışarıda bulunan gerçekliği bizden saklayan bir anlatım yöntemi mevcut.
Daha da önemlisi, filmın anlatım sürecinde pencerelerin ardına bakan karakterler ile izleyiciler olarak bizim filme olan bakışımız örtüşüyor. Pencere görüntülerinin filmin ilk ve son sahneleri olması ise bütün filmin belli bir bakış sürecinin ‘parantezi’ olduğu tezini doğrular nitelikte. Ayrıca filmin, bakmanın ve izlemenin getirdiği haza ters düşecek bir biçimde bir bilgi birikimini izleyiciden sakınması söz konusu. Uzun tekrarlar, karakterlerin sıkıntılı halleri ve film süresince önemsizmiş gibi görünen, ölü zamanın hakim olduğu sahneler izleyiciler üzerinde bir sabır beklentisi yaratmanın ötesinde bir sıkıntı hissiyatı oluşturmayı amaçlıyor. Film gerçekleri izleyiciye doğrudan itelemektense bir merak uyandırmayı ve sonrasında izleyicilerin düşünmesini, hayal etmesini ve muhtemelen neler olduğunu tartışmasını istiyor. Son sahnede verilen son bir ipucu dahi film süresince aklımızı kurcalayan soruların hiçbirini cevaplamıyor ve sahne de buna uygun bir şekilde ‘öteyi görememe’ durumuyla bitiyor. Doktor Cemal’in de, bizim de sadece birer izleyici olduğumuzun altını çizerek.
Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)

Evet, Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıcı bir film. Ama sıkıcı olduğu için bakmaktan kaçınmamız gerekmeyen, tam tersine, sıkılmaktan gelen bir ilhamla daha da fazla bakmamız ve bakarken de tam olarak neden bahsettiğini anlamak için daha fazla çaba sarfetmemiz gerektiği bir film. Bu süreç içerisinde de bize herşeyi kolay kolay göstermeyip saklı tutan, gerçekliğin pencerenin ötesinde bir yerlerde saklı olabileceği hissiyatını aktarmaya çalışan bir film. Tam da bu sebepten hayır, Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıcı bir film değil. Hatta tersine, sıkıcı anları anlatırken kullandığı görsel üslubun zenginliği, betimlediği karakterlerin karmaşıklığı ve yaşattığı sinema tecrübesinin derinliği açısından fazlasıyla heyecanlı da bir film. Ne olup ne bittiğini doğrudan söylemek yerine bizlere parça parça bilgi aktaran, yapbozu tamamlama görevini tamamen izleyiciye bırakan, dolayısıyla izleme sürecinde daha da etkin bir rol almamızı sağlayan bir film.
Özetlemek gerekirse belirsiz, tanımlaması güç, sıkıntılı bir paradoks var, Bir Zamanlar Anadolu’da.
 ~ Emre Çağlayan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder