Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) |
Nuri Bilge Ceylan’ın
taşra-şehir çelişkisini filmlerinde sıkça irdelediği aşikar bir durum. Sonradan
Taşra Üçlemesi olarak adlandırılan
ilk filmlerinde taşra insanının sıkıntısı ile doğayla olan ilişkisi (Kasaba), taşra zamanının durağanlığı ile
küçük güç mücadeleleri (Mayıs Sıkıntısı)
ve son olarak taşralı insanın şehirliye ters düşen davranış biçimleri (Uzak) betimlenmiş. Taşra yaşamına has
olan bu durumlar Ceylan’ın son filmi Bir
Zamanlar Anadolu’da da benzer bir biçimde işlense de, filmin seyirciyle arasında
kurduğu duygusal ve düşünsel bağ farklı bir dramatik yapı ve görsellik
desteğinde cereyan ediyor. Taşra yaşamıyla pek özdeşleştiremeyeceğimiz bir olay
örgüsü çerçevesinde gerçekleşen filmde karakterlerin amacı zanlılarının gecenin
önceki saatlerinde Anadolu’nun unutulmuş bir köşesine gömdükleri cesedi bulmak.
Herhangi bir polisiye filmden farklı olarak Bir
Zamanlar Anadolu’daki arayış karakterlerin beklentileri aksine benzer
mekanlar arasında uzun tekrarlar, banal diyaloglar ve yer yer absürd bir komedi
anlayışıyla bütün geceye yayılıyor. Neticede günün aydınlanmasıyla beraber bir takım
gerçekler ortaya çıksa da filmde gerçekleşen olaylar ve karakterler hakkında
bir o kadar da bilgi bizden gizleniyor.
Bu arayışı
gerçekleştiren birlikte öne çıkan kişi ise kuşkusuz Doktor Cemal karakteri. Her
halinden şehirli olduğu ve kendi isteğinin dışında orada bulunması gerektiği
belli olan (dolayısıyla bir nevi Anton Çehov arketipini canlandıran) Cemal’in
hayata bakış açısı diğer karakterlerden oldukça farklı. Öyleki kendisine
sorulan her türlü abes soruya cevap vermek için öncelikle mutlak bir gerçekliğe
ulaşmanın gerektiğini düşünüyor. Örneğin, karşısına gelen her türlü tıbbi soru
karşısında otopsi yapılmasını savunurken, Savcı’nın prostat olup olmadığı
dedikodusuna da sert (ama ikna edici) bir şekilde “Muayene etmek lazım.” diyor.
Yani ortada bir sorun varsa onu deşmek, irdelemek, incelemek ve akılcı bir
şekilde çözmek istiyor. Öte yandan gerçekleşen olaylara karışmaktansa dışarıdan
izlemeyi ve olayları tarafsız bir şekilde değerlendirmeyi yeğliyor. Bu açıdan
da seyirciyle benzer bir konumda bulunduğu için doğrudan özdeşleştiğimiz, duygu
ve düşünce olarak kendimizi diğer karakterlere oranla daha yakın
hissedebileceğimiz biri.
Ancak Doktor Cemal
sıkıntılı bir insan. Sıkıntılı derken, taşrayla bağdaştırdığımız, zamanın
durağanlığıyla ya da yapacak hiçbirşeyin olmayışıyla ilgili basit ve yüzeyde
zamanın geçmeyişiyle ile ilintili bir sıkıntı değil. Onun sıkıntısı daha
derinlerde etkisini hissettiren, zamandan ve mekandan bağımsız ve muhtemelen
çözümsüz, varoluşsal bir sıkıntı. Geçmişinde gerçekleşmiş olabilecek olayların
aydınlatabileceği, belki göçüp gitmiş bir sevgilinin, belki de pişmanlık
duyulan bir davranışın sebep olabileceği türden bir sıkıntı. Doktorun özgür
iradesinden bağımsız bir şekilde sıkışıp kaldığı taşra kasabasına ait olmadığı,
buna rağmen de oradan ayrılmak için elinden hiçbirşeyin gelmediğini bildiği
için her an hissettiği bir sıkıntı.
Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) |
Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıntı, iki türüyle birden, karakterlerin içinde bulunduğu bir durum
veya ruh hali ötesinde, izleyici üzerine dahi yüklenen estetik ve biçimsel bir unsur
olarak görülmeli. Filmin uzun planlarla aktardığı arayış farklı mekanlarda
aşırı derecede benzer durumlarla tekrarlanıyor. Farklı sahnelerde farklı
olaylar yaşansa da filmin ısrarla bu arayışı uzatması ve araba farlarının
gecenin körünü delerek ilerlemesini önemli bir olaymış gibi defalarca
göstermesi, filmin cesedin bulunmasının ötesinde farklı bir derdin yattığını,
bambaşka bir gerçekliğe doğru yol aldığımızın göstergesi olabilir. Bu anlamda
da film, çıplak gözle gördüğümüz olayların ardında daha derin anlaşılması güç bir
gerçeğin yattığını, bunu da ancak ‘sıkılarak’, daha doğrusu, tekrar tekrar
bakarak, yavaşlayarak ve sakinleyerek gözlemlediğimizde görebileceğimizi
aktarıyor.
Gerçeği
arayış sürecinin sinyalleri ise film içerisinde görsel olarak telaffuz edilmiş.
Sinema-pencere analojisinin tekrarlandığı sahnelerde film bakma sürecini ön
plana koyduğu kadar dakikalar süren çekimleriyle de görememenin altını çiziyor.
Filmin kadrajının pencereyle üst üste bindiği bu karelerde pencerenin ötesi
çoğunluğu görülmeyecek bir şekilde buğulu veya kapalı. Üstelik cesedin
bulunduğu mekana gelmeden önceki karede bile yağmur damlaları pencerenin dışarısındaki
görüntüyü ancak parça parça ya da sileceklerin yardımıyla kısa bir süreliğine
gösterebiliyor. Bu anlamda dışarıda bulunan gerçekliği bizden saklayan bir
anlatım yöntemi mevcut.
Daha
da önemlisi, filmın anlatım sürecinde pencerelerin ardına bakan karakterler ile
izleyiciler olarak bizim filme olan bakışımız örtüşüyor. Pencere görüntülerinin
filmin ilk ve son sahneleri olması ise bütün filmin belli bir bakış sürecinin
‘parantezi’ olduğu tezini doğrular nitelikte. Ayrıca filmin, bakmanın ve izlemenin
getirdiği haza ters düşecek bir biçimde bir bilgi birikimini izleyiciden
sakınması söz konusu. Uzun tekrarlar, karakterlerin sıkıntılı halleri ve film
süresince önemsizmiş gibi görünen, ölü zamanın hakim olduğu sahneler izleyiciler
üzerinde bir sabır beklentisi yaratmanın ötesinde bir sıkıntı hissiyatı
oluşturmayı amaçlıyor. Film gerçekleri izleyiciye doğrudan itelemektense bir
merak uyandırmayı ve sonrasında izleyicilerin düşünmesini, hayal etmesini ve
muhtemelen neler olduğunu tartışmasını istiyor. Son sahnede verilen son bir ipucu
dahi film süresince aklımızı kurcalayan soruların hiçbirini cevaplamıyor ve sahne
de buna uygun bir şekilde ‘öteyi görememe’ durumuyla bitiyor. Doktor Cemal’in
de, bizim de sadece birer izleyici olduğumuzun altını çizerek.
Nuri Bilge Ceylan - Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) |
Evet, Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıcı bir film. Ama sıkıcı olduğu için bakmaktan kaçınmamız gerekmeyen, tam tersine, sıkılmaktan gelen bir ilhamla daha da fazla bakmamız ve bakarken de tam olarak neden bahsettiğini anlamak için daha fazla çaba sarfetmemiz gerektiği bir film. Bu süreç içerisinde de bize herşeyi kolay kolay göstermeyip saklı tutan, gerçekliğin pencerenin ötesinde bir yerlerde saklı olabileceği hissiyatını aktarmaya çalışan bir film. Tam da bu sebepten hayır, Bir Zamanlar Anadolu’da sıkıcı bir film değil. Hatta tersine, sıkıcı anları anlatırken kullandığı görsel üslubun zenginliği, betimlediği karakterlerin karmaşıklığı ve yaşattığı sinema tecrübesinin derinliği açısından fazlasıyla heyecanlı da bir film. Ne olup ne bittiğini doğrudan söylemek yerine bizlere parça parça bilgi aktaran, yapbozu tamamlama görevini tamamen izleyiciye bırakan, dolayısıyla izleme sürecinde daha da etkin bir rol almamızı sağlayan bir film.
Özetlemek
gerekirse belirsiz, tanımlaması güç, sıkıntılı bir paradoks var, Bir Zamanlar Anadolu’da.
~ Emre Çağlayan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder