Mâlum ölümü sonrasında dile haddinden fazla pelesenk edilmiş olan Steve
Jobs, dahi (genius) motifini tekrardan canlandırmış bulunmaktadır:
Hayırlı olsun – lakin bu XXI. Yüzyıl biyografisinin sahiden de bir dahinin
izlerini taşıdığını mı söylemeliyiz? Yoksa artık dahi payesini atfettiğimiz
muhterem kişiler, içinde sotelendiğimiz sistemi olumlayan, “dahiyane” buluşlara
imzasını atan girişimcilere, yani, eski adıyla opportunistlere uygun
görülen bir sıfat haline mi dönüşmüş bulunmaktadır? (1)
Bizlere gün aşırı zerk edilen; sabahların sanal dünyaya açılan
penceresi; muhtelif portreleriyle günümüze renk katan sayın Steve Jobs: yani
doğanın ince cinai zevkleriyle katletmeyi uygun gördüğü; şimdilerde fani
derinin kendini fani kemikten muhteşem bir ustalıkla sıyırdığı o malum mezarda
kaskatı biçimde uzanır duran, ebedi istirahate kavuşmuş olan Aziz Jobs. . . Her
insan yaşamının bir öykü olduğu hakikatine boyun eğmekle beraber her insan
hayatının aktarılmaya değemeyebilecek nitelikte bir öykü olabileceği
gerçeğine vurgu yapmayı doğru buluyorum. Ancak sormamız gereken şudur: Hangi
kriterler ışığında bir insan hayatının gelecek nesillere nakledilmesi
gerçekleşir? Başarının takdirinin post-mortem gerçekleşmesi içinde
yaşadığımız toplumun sosyo-kültürel dinamiklerinden kaynaklanan bir durumu mu
işaret eder? Yoksa aslında problem olarak nitelendirdiğimiz bu durum, tüm
çağlara teneffüs etmiş olan ve kaynağı insanda bulunan (yani: insan olmaktan kaynaklanan)
hayat-memat diyalektiğine içre bir halet-i ruhiyenin sonucu mudur?
Günümüz engin bilgisi ve yüksek bilimsel değerlerine boyu erişemeyen
KARANLIK ÇAĞLAR (!) ve bu perişan zamanların merkezi konumundaki Roma,
başarının zamansal dinamiğini şu cümlede açığa çıkarıyordu: Nemo ante mortem beatus
esse dici potest. Aziz
ve Azize ünvanı, bir kişiye bu mutlak yargının ışığında sunulurdu: Bir keşişin
veya din adamının sergilediği uhrevi nitelikler, ortaya
koyduğu eserler, hayırlı işler göz önüne alınır, ancak ölümünden sonra olmak
kaydıyla bu nişan kendilerine takdim edilirdi. (2) Bir diğer deyişle,
kendilerine bu kıymetli makamın yolunu açan hayatları pahasına
kendilerini adadıkları eylemler, şehit düşmelerine neden olan olaylar
dolayısıyla farklı bir nitelik kazanmış olan hayatlarıydı. Günümüz sisteminin
tüm alacalı deliliğini farklı bir bürokratik kisvede içinde barındıran Katolik
Kilisesi, o yüzdendir ki kendi eliyle vücudunu ateşe vermiş olduğu (1498)
Ferraralı Savanarola'yı beş yüzyıl sonrasında Aziz olarak ilan etmeyi
tartışmaktadır.
Steve Jobs'un ön plana çıkarılan hayatı, ve beklenmedik kaybı
dolayısıyla iliklerimize kadar hissetmemiz gerektiğine kanaat getirilen bu
derin keder, bize mevcut sistemin Aziz Sebastian gibi vücudu oklarla delik
deşik olmuş bir enthousiasmos'u örnek almak yerine Mammon'un
nadide subaylarından biri olan Steve Jobs’a azizlik ünvanını atfetmemiz gerektiğini
salık vermektedir. Para sevdası, ilahi aşkın (agape) yerini almış
durumdadır: Ancak dikkat etmemiz gereken, Roma'da nefes nefes akis bulan bu
mesajın aksine, yani hayat pahası yerine, ölüme rağmen prensibinin
bu sistemin asli dinamiği olduğu gerçeğidir. Bu yazıyı okuyan “başarı
insanlarının” – zat-ı muhteşemlerin – ve gelecek nesillerin alın teriyle bir
araya getireceği değer alt alta dizildiğinde, Aziz Jobs'un mezarının taşına
denk olamamasından (elbette bu hoş mübalağa kaşların çatılmasına neden
olMALIDIR!) daha hoş bir latife olabilir mi? – 6.7 milyar dolar (altı nokta
yedi milyar dolar). (3) Ölümü çoğu zaman aklımızdan geçirmeden, ölüme rağmen
çalışacak olan bizler, içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik düzene gerekli
faydayı sağlayacak; ve umumiyettle bir ya da iki kişinin gözyaşları eşliğinde,
makul cenaze rakamlarını sevdiklerimize borç bırakarak, toprağa uğurlanmayı
dileyeceğiz.
Andrea Mantagna - St. Sebastian (1506) |
Elbette her şairin niyaz edeceği şekilde “gözyaşlarının ötesini
görmeliyiz . . .” Belki de - nitekim hayat pahasına yerine ölüme
rağmen ilkesini düstur bellemiş olan günümüz sistemi, hayat mefhumunu
sistemle eş tutmaktan olacak, mevtayı dahi hayatın günlük, sıkıcı, sathi
işleyişine alet etmekte herhangi bir sakınca görmüyor. Lise yıllarının yeknesak
imtihan günleri; hatta ilkokul günlerinin haylaz teneffüslerinden arta kalan
disiplin müsamerelerinin akabinde zihnimiz ve ruhumuz, kendisine ev sahipliği
yapan bedeni feda etmeye hazır bir duruma getiriliyor. Kendi hayatlarımızın
faniliğini, ve bu kesin hakikatin canlandırıcı, olumlamayı reddeden müthiş tesirinden/iksirinden
kendimizi mahsur bırakarak; sürekli unutmayı doğru addediyor, içinde
debelendiğimiz sistemin bunaltıcı yeknesaklığını onaylamakta, olumlamakta bir
yanlış olmadığı duruşuna evriliyoruz.
Ünlü Marksist düşünürlerden Louis Althusser sistemin idame
ettirilmesinin, varolan koşulların muhafaza edilmesinden ziyade sistemin
ihtiyaç duyduğu koşulların sürekli tekrar tekrar yaratılma koşuluyla mümkün
olduğunu öne sürerken yenilik ve devamlılık arasındaki bağın kapitalist
sistemde hangi şekillerde gerçekleştiğini ifşa ediyordu. (4) Çoğu insan artık
bir milyoner olarak ölmeyi bir hiç olarak kaybolmaya yeğliyor: Çünkü bu hiç
Orta Çağ'da ölümle beraber post-mortem bir değere dönüşürken,
beynelmilel kapitalizm bu hiçliği üretememekle eş tutuyor, sisteme
herhangi bir katkı yapamamak sorunsalına indirgiyor. Gerçekten de Roma,
Orta Çağ'da bir hiç olarak yaşamayı bir fazilet olarak addederken, her
türlü sefahat içinde yaşayabiliyordu. Nitekim bunun nedeni Hz. İsa'nın
krallığını temsil eden, bu uhrevi cemaatin başında bulunan Papa faktörü idi.
Ancak bu sistem geçerliliğini insanca bir kriter olan mantığa göre değil tanrısal inayet [grace] üzerine inşa etmişti. Ve aynı şekilde unutulmamalıdır
ki hakkaniyet [equity] ilkesi göreceli olarak seküler bir kavram olan
eşitlik [equality] ilkesine önceldir.
Her sistem şehitlere ihtiyaç duyar. Sistem, kendi kutsiyetini Steve Jobs'un
vefatı vesilesiyle tekrar yaratırken; Steve
Jobs'un yüceltildiği niteliğin mevtanın dehası ile ve buna benzer muhtelif sıfatlarla kısıtlanması tam olarak
neye tekabül etmektedir? Kanaatimce bu soru, hiçbirimizin Steve Jobs olamayacağı
gerçeğini kabul etmemize (bu gerçeğe sıkı sıkı sarılmamıza) müteakiben cevaplanmalıdır. Bir de kaçımızın bir hiç
olarak ölmeyi göze alabileceği şenliğine istinaden - Bu soruları cevaplamaya
çalışırken Steve Jobs'a ve onun temsil ettiği dünyaya ırak düşüyoruz: Bu öyle bir dünya ki . . . – Ne
mutlu – Viva Nihil!
(1) Okurun dikkatini çekmek isterim ki opportunist kelimesini
etimolojik temellerine sadık kalarak kullanıyorum. Nihayetinde opportunist,
elverişli koşullardan yararlanan, yapabileceklerini sistemin de onaylaması ve
desteklemesi ile gerçekleştirebilecek olanlara bahşedilen bir sıfattır.
(2) Hannah
Arendt, “Understanding and Politics: The Difficulties of Understanding,” in
Jerome Kohn (ed.), Hannah Arendt: Essays
in Understanding (New York: Harcourt Brace & Co., 1994), pp. 307-327. p.
309.
(4) Louis Althusser, On Ideology
(London: Verso, 2008).
~ Buğra Yasin
~ Buğra Yasin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder