14 Mayıs 2013 Salı

Steve Jobs'un Çürüyen Kemiği Üzerine - (ya da KARANLIK HAYALLERE methiye)



Mâlum ölümü sonrasında dile haddinden fazla pelesenk edilmiş olan Steve Jobs, dahi (genius) motifini tekrardan canlandırmış bulunmaktadır: Hayırlı olsun – lakin bu XXI. Yüzyıl biyografisinin sahiden de bir dahinin izlerini taşıdığını mı söylemeliyiz? Yoksa artık dahi payesini atfettiğimiz muhterem kişiler, içinde sotelendiğimiz sistemi olumlayan, “dahiyane” buluşlara imzasını atan girişimcilere, yani, eski adıyla opportunistlere uygun görülen bir sıfat haline mi dönüşmüş bulunmaktadır? (1)

Bizlere gün aşırı zerk edilen; sabahların sanal dünyaya açılan penceresi; muhtelif portreleriyle günümüze renk katan sayın Steve Jobs: yani doğanın ince cinai zevkleriyle katletmeyi uygun gördüğü; şimdilerde fani derinin kendini fani kemikten muhteşem bir ustalıkla sıyırdığı o malum mezarda kaskatı biçimde uzanır duran, ebedi istirahate kavuşmuş olan Aziz Jobs. . . Her insan yaşamının bir öykü olduğu hakikatine boyun eğmekle beraber her insan hayatının aktarılmaya değemeyebilecek nitelikte bir öykü olabileceği gerçeğine vurgu yapmayı doğru buluyorum. Ancak sormamız gereken şudur: Hangi kriterler ışığında bir insan hayatının gelecek nesillere nakledilmesi gerçekleşir? Başarının takdirinin post-mortem gerçekleşmesi içinde yaşadığımız toplumun sosyo-kültürel dinamiklerinden kaynaklanan bir durumu mu işaret eder? Yoksa aslında problem olarak nitelendirdiğimiz bu durum, tüm çağlara teneffüs etmiş olan ve kaynağı insanda bulunan (yani: insan olmaktan kaynaklanan) hayat-memat diyalektiğine içre bir halet-i ruhiyenin sonucu mudur?

Günümüz engin bilgisi ve yüksek bilimsel değerlerine boyu erişemeyen KARANLIK ÇAĞLAR (!) ve bu perişan zamanların merkezi konumundaki Roma, başarının zamansal dinamiğini şu cümlede açığa çıkarıyordu: Nemo ante mortem beatus esse dici potest. Aziz ve Azize ünvanı, bir kişiye bu mutlak yargının ışığında sunulurdu: Bir keşişin veya din adamının sergilediği uhrevi nitelikler, ortaya koyduğu eserler, hayırlı işler göz önüne alınır, ancak ölümünden sonra olmak kaydıyla bu nişan kendilerine takdim edilirdi. (2) Bir diğer deyişle, kendilerine bu kıymetli makamın yolunu açan hayatları pahasına kendilerini adadıkları eylemler, şehit düşmelerine neden olan olaylar dolayısıyla farklı bir nitelik kazanmış olan hayatlarıydı. Günümüz sisteminin tüm alacalı deliliğini farklı bir bürokratik kisvede içinde barındıran Katolik Kilisesi, o yüzdendir ki kendi eliyle vücudunu ateşe vermiş olduğu (1498) Ferraralı Savanarola'yı beş yüzyıl sonrasında Aziz olarak ilan etmeyi tartışmaktadır.

Steve Jobs'un ön plana çıkarılan hayatı, ve beklenmedik kaybı dolayısıyla iliklerimize kadar hissetmemiz gerektiğine kanaat getirilen bu derin keder, bize mevcut sistemin Aziz Sebastian gibi vücudu oklarla delik deşik olmuş bir enthousiasmos'u örnek almak yerine Mammon'un nadide subaylarından biri olan Steve Jobs’a azizlik ünvanını atfetmemiz gerektiğini salık vermektedir. Para sevdası, ilahi aşkın (agape) yerini almış durumdadır: Ancak dikkat etmemiz gereken, Roma'da nefes nefes akis bulan bu mesajın aksine, yani hayat pahası yerine, ölüme rağmen prensibinin bu sistemin asli dinamiği olduğu gerçeğidir. Bu yazıyı okuyan “başarı insanlarının” – zat-ı muhteşemlerin – ve gelecek nesillerin alın teriyle bir araya getireceği değer alt alta dizildiğinde, Aziz Jobs'un mezarının taşına denk olamamasından (elbette bu hoş mübalağa kaşların çatılmasına neden olMALIDIR!) daha hoş bir latife olabilir mi? – 6.7 milyar dolar (altı nokta yedi milyar dolar). (3) Ölümü çoğu zaman aklımızdan geçirmeden, ölüme rağmen çalışacak olan bizler, içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik düzene gerekli faydayı sağlayacak; ve umumiyettle bir ya da iki kişinin gözyaşları eşliğinde, makul cenaze rakamlarını sevdiklerimize borç bırakarak, toprağa uğurlanmayı dileyeceğiz.



Andrea Mantagna - St. Sebastian (1506)
Elbette her şairin niyaz edeceği şekilde “gözyaşlarının ötesini görmeliyiz . . .” Belki de - nitekim hayat pahasına yerine ölüme rağmen ilkesini düstur bellemiş olan günümüz sistemi, hayat mefhumunu sistemle eş tutmaktan olacak, mevtayı dahi hayatın günlük, sıkıcı, sathi işleyişine alet etmekte herhangi bir sakınca görmüyor. Lise yıllarının yeknesak imtihan günleri; hatta ilkokul günlerinin haylaz teneffüslerinden arta kalan disiplin müsamerelerinin akabinde zihnimiz ve ruhumuz, kendisine ev sahipliği yapan bedeni feda etmeye hazır bir duruma getiriliyor. Kendi hayatlarımızın faniliğini, ve bu kesin hakikatin canlandırıcı, olumlamayı reddeden müthiş tesirinden/iksirinden kendimizi mahsur bırakarak; sürekli unutmayı doğru addediyor, içinde debelendiğimiz sistemin bunaltıcı yeknesaklığını onaylamakta, olumlamakta bir yanlış olmadığı duruşuna evriliyoruz. 

Ünlü Marksist düşünürlerden Louis Althusser sistemin idame ettirilmesinin, varolan koşulların muhafaza edilmesinden ziyade sistemin ihtiyaç duyduğu koşulların sürekli tekrar tekrar yaratılma koşuluyla mümkün olduğunu öne sürerken yenilik ve devamlılık arasındaki bağın kapitalist sistemde hangi şekillerde gerçekleştiğini ifşa ediyordu. (4) Çoğu insan artık bir milyoner olarak ölmeyi bir hiç olarak kaybolmaya yeğliyor: Çünkü bu hiç Orta Çağ'da ölümle beraber post-mortem bir değere dönüşürken, beynelmilel kapitalizm bu hiçliği üretememekle eş tutuyor, sisteme herhangi bir katkı yapamamak sorunsalına indirgiyor. Gerçekten de Roma, Orta Çağ'da bir hiç olarak yaşamayı bir fazilet olarak addederken, her türlü sefahat içinde yaşayabiliyordu. Nitekim bunun nedeni Hz. İsa'nın krallığını temsil eden, bu uhrevi cemaatin başında bulunan Papa faktörü idi. Ancak bu sistem geçerliliğini insanca bir kriter olan mantığa göre değil tanrısal inayet [grace] üzerine inşa etmişti. Ve aynı şekilde unutulmamalıdır ki hakkaniyet [equity] ilkesi göreceli olarak seküler bir kavram olan eşitlik [equality] ilkesine önceldir.

Her sistem şehitlere ihtiyaç duyar. Sistem, kendi kutsiyetini Steve Jobs'un vefatı vesilesiyle tekrar yaratırken; Steve Jobs'un yüceltildiği niteliğin mevtanın dehası ile ve buna benzer muhtelif sıfatlarla kısıtlanması tam olarak neye tekabül etmektedir? Kanaatimce bu soru, hiçbirimizin Steve Jobs olamayacağı gerçeğini kabul etmemize (bu gerçeğe sıkı sıkı sarılmamıza) müteakiben cevaplanmalıdır. Bir de kaçımızın bir hiç olarak ölmeyi göze alabileceği şenliğine istinaden - Bu soruları cevaplamaya çalışırken Steve Jobs'a ve onun temsil ettiği dünyaya ırak düşüyoruz: Bu öyle bir dünya ki . . . – Ne mutlu – Viva Nihil!


(1) Okurun dikkatini çekmek isterim ki opportunist kelimesini etimolojik temellerine sadık kalarak kullanıyorum. Nihayetinde opportunist, elverişli koşullardan yararlanan, yapabileceklerini sistemin de onaylaması ve desteklemesi ile gerçekleştirebilecek olanlara bahşedilen bir sıfattır. 

(2) Hannah Arendt, “Understanding and Politics: The Difficulties of Understanding,” in Jerome Kohn (ed.), Hannah Arendt: Essays in Understanding (New York: Harcourt Brace & Co., 1994), pp. 307-327. p. 309.


(4) Louis Althusser, On Ideology (London: Verso, 2008).  

~ Buğra Yasin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder